Dünyanın farklı bölgelerinde milyonlarca insan maddi ve manevi imkansızlıklar nedeniyle ev, iş yeri ve okullarda temiz ve güvenli suya erişemezken, özellikle kadın, çocuk ve mülteciler gibi dezavantajlı gruplar temiz suya erişimde daha da zorluk çekiyor. Günümüzde su krizinin en yoğun şekilde hissedildiği Afrika ve Asya kıtasında su çalışmalarında bulunan İnsana Değer Veren Dernekler Federasyonu (İDDEF), hayırseverlerin verdiği destekle özellikle kırsal bölgelerde açtığı su kuyusu ve hayata geçirdiği diğer su çözümleri ile krizin etki alanını daraltmaya çalışıyor.
Muhammed her gün köyüne 10 km uzaklıktaki su kuyusuna giderek bidonlarını dolduruyor ve bisikletiyle köyüne dönüyor.
İDDEF’in Afrika ve Asya’da açtığı su kuyuları ile diğer su çözümleri hakkında bilgi veren İDDEF Proje Birimi Sorumlusu Talha Şenol, Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) verilerine göre, dünyada 2.1 milyar kişinin evinde temiz su bulunmadığını, susuzluk ve kirli sulardan dolayı ortaya çıkan ishal hastalığı nedeniyle her gün 700'den fazla 5 yaşın altındaki çocuğun hayatını kaybettiğini ifade etti. Şenol, “Suya bağlı hastalıklardan dolayı ölümler bazı bölgelerde öyle boyutları ulaşıyor ki inanmakta güçlük çekiyorsunuz. Şu an rakamlar ele alındığında her iki dakika bir çocuk hayatını kaybediyor ve bu tamamen suya bağlı hastalıklardan kaynaklanıyor. Mesela çocuk ölümlerinin sebepleri arasında ishal üçüncü sırada yer alıyor. İshal ise tamamen temiz su ile alakalı bir durum. Durum böyle olunca su çok önemli ciddi bir krize dönüşüyor çünkü insanların sağlıklarını ve hayatlarını doğrudan etkiliyor” dedi.
Afrika’da Su Krizinin İki Boyutu Var
Su krizinin yaşandığı bölgelerde incelemelerde bulunan İDDEF Proje Birimi Sorumlusu Talha Şenol, su konusunda Afrika kıtasında yaşanan krizin iki ayağı olduğunu söyledi. Şenol, “Afrika’daki su sorununun önemli bir kısmını fiziksel anlamda suya ulaşmak teşkil ediyor. Afrika’da hem maddi koşullardan hem de coğrafi koşullardan dolayı insanların yeraltı sularına ulaşmaları zorlaşıyor. Ancak bununla birlikte su yönetim problemleri de söz konusu. Afrika dediğimiz zaman aklımıza sadece bir çöl bölgesinin gelmemesi gerekiyor, özellikle Sahra Altı Afrika’da, tropikal iklim kuşağında bulunan bölgelerde aslında su kaynakları bulunuyor. Bu bölge 6 ay yağışlı 6 ay kuraklık dönemlerinin geçirildiği ki yağmurların çok ciddi oranda, ülkemizle kıyaslanamayacak şiddette sel felaketlerine neden olduğu görülüyor. Tropikal bölgelerin aslında su konusunda teknik olarak bir sıkıntıları yok, suya sahipler ancak suyu yönetme hususunda sorunlar var. Su yönetiminde oluşan sorunların temel sebebi ise maddi imkansızlıklar olarak öne çıkıyor. Çok büyük nehirlere sahip olmalarına rağmen bu kaynakları şehirlerine çekebilecek altyapıyı oluşturamıyorlar veya yağışlı dönemde yağmuru muhafaza edecek bir sistem, baraj inşa edemiyorlar. Bu durum onların temiz suya ulaşmakta en büyük engellerden biri olarak gözüküyor” diye konuştu.
Bu fotoğraf Afrika gerçeğinden bir an... Etiyopya'da eşeklerin çektiği arabalarla su almaya giden çocuklar...
İDDEF’in su problemi yaşanan ülkelere bizzat gidip yerinde tespitlerde bulunarak hazırlanan raporlar kapsamında çalışmalar yaptığının altını çizen Şenol, “Su krizinin bir başka şekli de Asya’da yaşanıyor. Dünya nüfusunun büyük bölümünün yaşadığı bu coğrafyada fiziksel anlamda su kıtlığı olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü Asya su varlığı içinde yokluk çekiyor. Daha doğru ifadeyle kirli suya mahkum yaşamak zorunda kalıyor. Asya’da Afrika’nın tropikal bölgeleriyle aynı sorun yaşanıyor. Tabi Asya’daki problem daha çok temizlikle ilgili bir durum. Güney Asya dediğimiz bölge Dünya nüfusunun yoğun olarak yaşadığı bir coğrafya, hal böyle olunca oradaki temiz su kaynakların kirlenmesi de kaçınılmaz oluyor. Temiz suların kirlenmesi demek, oradaki hastalıkların ciddi oranda artması anlamına geliyor” dedi.
İslami eğitim ve insani yardım çalışmaları yapan İDDEF’in su projeleriyle insanları hayata bağlamaya çalıştığını anlatan Şenol, “İDDEF olarak 2010 yılından bu yana 1700 civarında su kuyusu açılışı yaptık. Bu kuyulardan yaklaşık yarım milyon insanın faydalandığını düşünüyoruz. Hem Afrika hem de Asya’da bu bizim için gerçekten önemli bir eşik ve gittikçe de sayılarımız artıyor. Bu kuyulardan faydalanmak sadece sudan faydalanmak, suyu temin etmekle ilgili değil aynı zamanda biz kuyularımızı özellikle İslami eğitim çalışmaları yaptığımız bölgelerde açıyoruz ve medreselerimizde suyun kullanımı ve temizlik konusunda da eğitim veriyoruz. Dünya üzerinde çocuk ölümlerinin en önemli sebeplerinden bir olan suyla ilgili salgın hastalıkların aslında çıkış kaynağı hijyen noktasındaki eksiklik. Özellikle maddi anlamda sıkıntı çeken bölgelerdeki insanların yetersiz hijyen bilgisine sahip olması, bu tür hastalıklara yakalanma riskini artırıyor ve çoğunlukla sonu ölümle bitiyor. Dolayısıyla hijyen eğitimi bu noktada oldukça önem kazanıyor. Bu eğitimi vererek insanların hastalığa yakalanmasının ve ölümle sonuçlanmasının önüne geçilebileceğini düşünüyoruz. Medreselerdeki hocalarımız, bölgelerdeki partner kuruluşlarımız aracılığıyla özellikle çocuklara ve ev hanımlarına genel eğitimler veriyor” ifadelerini kullandı.
Herkesi derinden etkileyen bu fotoğraf karesini çekerken biz de şok içindeydik... Kenyalı bir Müslüman Temiz su olmadığı için köylülerin kendi imkanlarıyla açtığı kuyu suyundan kirli suyu içmek zorunda kalıyor.
Su kuyusu ile birlikte bölge özelliklerinin göz önüne alınarak farklı su çözümleri oluşturulmasının önemine vurgu yapan Şenol, “Afrika ülkeleri Gana, Gine, Tanzanya, Kenya ve Uganda tropikal iklim kuşağında yer aldığı gibi yeraltındaki sular toprağın 20-30 metre altında bulunuyor. Bu nedenle buralarda elle kazılan kuyularımız olduğu gibi artezyen yöntemiyle daha derinlerdeki suya ulaşıyoruz. Asya bölgesinde ise su kuyuları ile birlikte Biosand Filtre dediğimiz kirli suların arıtılması ve yüzde 99 oranında bakterilerden arıtılarak önemli ölçüde suyun içmeye hazır hale getirilmesini sağlayan bir projemiz var. Kirli suların temizlenmesinde uzun yıllardır başvurulan bu sistemi biz de uygulayarak Filipinler, Bangladeş, Hindistan, Nepal’de kirli suların arındırılarak içilebilir hale getirilmesini sağladık, sağlamaya devam ediyoruz. Filipinler’de Biosand Filtre ilgili oldukça güzel geri dönüşler aldık. Bazı bölgelerde insanlar bu sistemi biliyor ama bazı bölgelerde insanlar bununla hiç karşılaşmamışlar ve gerçekten çok hoşlarına giden bir çalışma oldu” dedi.
Yağmur Hasadı İle Sular Boşa Akıp Gitmeyecek
Farklı su çözümleri ile insanları suya kavuşturmayı hedeflediklerini belirten Şenol, “Asya ve Afrika’nın tropikal iklim kuşağı çok ciddi yağmur alan bir bölge olmasına rağmen kirli su sorunu burada başlıyor. Suya sahipler ama bunun birincisi nüfusun fazla olmasından dolayı, ikincisi de maddi imkansızlıklardan dolayı suyu temiz olarak koruyamıyorlar. Kirli suların temiz hale dönüştürülmesi işleminin yanı sıra bir farklı projemiz de yağmur sularının toplanmasıyla ilgili. Afrika’nın yağmur alan bu bölgelerinde ve Güney Asya’da Yağmur Hasadı veya Yağmur Haznesi olarak adlandırdığımız projelerimizi hayata geçireceğiz ve yağmur suyu boşa akıp gitmeyecek. Bu projede evlerin ya da bahçelerin içerisine kurulan basit sistemlerle yağmur suyunun toplanması ve bunun yıl içinde kullanılmasını amaçlıyoruz” diye konuştu.
Diğer Haberler
TÜM HABERLERİ OKU